13 Eylül 2014 Cumartesi

BU TOPRAĞIN SANCAKTARLARI-VI

Sene 1640tır. Sarayda büyük bir sessizlik ve hüzün vardır. Herkes üzgün bir o kadar da şaşkındır. Çünkü yeni bir batı seferine hazırlanmaya başlayan genç, yiğit ve mert padişahları Murad Han aniden ecel şerbetini içmiş, ebediyete intikal etmiştir. Bağdat seferinden yorgun dönmüş, teri soğumadan yeniden küffara kılıç sallama hevesine düşmüştü tarihçilerin verdiği isimle “17.yüzyılın büyük mareşali”…
Küçük yaşta taht ile kılıç ile tanışmıştı genç padişah. Ağabeyi Sultan II. Osman yeniçeriler tarafından şehid edilince yerine geçen Sultan Mustafa da tahtta tutunamamıştı. Bunun üzerine Murad ‘a kılıç kuşattırılmış ve devrin âlimi Aziz Mahmud Hüdayi’den hayır duasını alınmıştır. Yeni padişah olan Sultan Murad henüz devlet yönetebilecek yaşa erişememişti. Ülke o dönemde büyük bir kaosa sürükleniyordu ve devletin başı da bu kaostan etkilenebilirdi. Bunun üzerine sultanın validesi Kösem Sultan taht naibesi ünvanı ile yönetimi eline aldı.
O dönemde iç karışıklıklar olduğu gibi bir de safevi tehdidi devam ediyordu. Safeviler Bağdat’ı ele geçirmişlerdi. Bir yandan da Anadolu’da süren celali isyanları bunalımı artırıyordu. Sırf bunla kalınmayıp yeniçerilerce çoğu devlet adamı öldürülüyordu. Safeviler de Mardin’e kadar gelmişti, devlet bu haldeyken dağılmanın eşiğine doğru ilerliyordu. Kösem Sultan da elinden geleni yapmaya çalışıyor, Anadolu’daki isyanları bitirmeye çalışıyordu. Ancak ateş gittikçe körükleniyor, kaos bir türlü bitmiyordu.
Kargaşa dolu 10 yılın sonunda artık Sultan Murad her anlamda güçlenmiş ve idareyi ele alabilecek kudrete de erişmiştir. Yönetimi devralınca önceliğini ordudan yana kullanmıştır. Ordudaki disiplinsizliği o da fark etmiş ve müdahalede bulunmuştur. Disiplinsizce hareketlerinden dolayı bir yeniçeriyi ve atını kılıcı ile tek hamlede ikiye ayırdığı da rivayetler arasındadır. Ayrıca çok güçlü bir padişah olan Sultan Murad güreş, cirit, binicilik ve ağırlık kaldırma konusunda ustalaşmıştır. Yola devrilen yüzlerce kiloluk ağaçları tek başına kaldırıp atması, kale kapılarını koçbaşıyla kırması, güreşte yenilmezliği bunlardan bir kaçıdır. Padişahın tek kolla 60 kilogramlık gürzleri ve 50 kilogramlık yayları ustalıkla kullandığı, sinirlendiği zaman devlet adamlarını kuşaklarından tutup kaldırdığı, Revan seferinde top güllelerini tek başına topa sürdüğü, İran'dan gelen ve kendisine kırılmaz olarak takdim edilen bir yayı kimsenin kıramaması üzerine 2 kez kırdığı söylenir. Bir gece Bağdat'ta onu öldürmek için odasına giren 4 cellâdı kendisinin öldürdüğü iddia edilir. Konya'da ağabeyi II. Osman’ın infazında rol oynadığı iddia edilen iki eski Yeniçeriyi kalabalığın arasında tanımış ve gürzüyle öldürmüştür.
Disiplini sağlayınca ilk seferini düşman işgalindeki Bağdat’a yapar. Safevilerin işgal ettiği yerleri geri alır ve “Bağdat Fatihi” olarak yüzyıllarca anılır. Bu seferi yüzyıllarca dilden dile dolaşır, bir efsane olur. Bağdat’ta söylediği bu sözde tabii:
-Bağdat'ı almaya çalışmak, Bağdat'ın kendinden daha mı güzeldi ne!
Sultan Murad Bağdat seferinde kendinden söz ettirerek büyük bir askeri deha olduğunu kanıtlar. Anadolu’da süren isyanları da bitirir. Halk bu padişahı bağrına basar, çok sever. Yıllar sonra halka kendini sevdiren bu yiğit padişah, dini anlamda da büyük bir olgunluğa ulaşmış, devrin din adamlarını ve âlimlerinden dersler almıştır. Devleti tekrar eski günlerine çevirmeyi başarmıştır.
Bu kadar başarının sonunda Sultan Murad hasta yatağında 1640 yılında vefat etmiştir. Ölüm sebebi tam olarak bilinmemekle birlikte siroz ya da damla hastalığı sanılmaktadır. Genç yaşta hayata gözlerini yummasıyla artık Osmanlı gerçekten dağılma sürecine geçmiştir. Tarihe armağan ettiği şeyler büyük askeri dehası ve musikiye bıraktığı bestelerdir. “Uyan ey gözlerim” adlı ilahisi bu bestelerden biri olup, yüzyıllardır dile gelmeye devam etmektedir.
Esen kalın…
Recep Gürler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder