15 Ağustos 2014 Cuma

BU TOPRAĞIN SANCAKTARLARI-II

Her karanlığın sonunda bir aydınlığın, her bitişin ardında yeni bir başlangıcın olduğuna inanır insanlar. Her umudun bittiği yerde aslında yeni yeşeren bir ümidin başladığı inancındadırlar. Yıkılan, harap edilen, paramparça olmuş her şeyin aslında bir gün tekrar birleşeceği ve çürümekte olan çınarın tekrar küllerinden doğacağına hiç şüphesiz inanırlar. Tarih şimdide bize karmaşa içinde geçen yılların ardından yeniden yeşermeye başlayan dev çınarın bekçisini anlatacak…
Anadolu’da süren Türk hâkimiyeti hızla ilerlermiş ve bununla yetinmeyip Rumeli ve balkanlara kadar ilerlemiştir. Osman Gazi, oğlu Orhan Gazi, ilk defa Sultan unvanını kullanan Murad Hüdavendigar ve oğlu Bayezid’e kadar çınar ağacı büyümüş, dallanıp budaklanmış ve hak bildiği davasında ilerlemiştir. Lakin artık sınırlarına sığmayan büyük medeniyet taşmak, sınırlarının ötesine ulaşmak istiyordu ve buda diğer ülkeleri rahatsız ediyordu. Anadolu’nun dışında, İran coğrafyasında güçlenmiş olan Timur Devleti, Osmanlı Devleti ile olan bazı münakaşaları sonucunda devletin sultanı Timur (aksak) önderliğinde Anadolu üzerine sefer yapar. Bu seferde Timur’un ordusu sayıca Osmanlıdan fazla olduğu ve bazı Anadolu beylerinin de Timur’un safında savaşa katıldığı için muharebe Osmanlı devleti adına kötü biter ve Sultan Yıldırım Bayezid Timur’a esir düşer. Timur Anadolu’yu tarumar eder ve Osmanlı’nın ilerlemesini engelleyecek Anadolu’yu ve Rumeli’yi etkileyecek 11 yıllık Fetret dönemini başlatır. Bu esaretin olduğu yıllarda Yıldırım Bayezid’in oğlu Musa’da Timur’un esareti altındaydı ve diğer oğlu Mustafa savaş meydanında kaybolmuştur, akıbeti belli değildir. Bazı kaynaklar savaşta öldüğünü, bazıları da babasıyla esir düştüğün söyler lakin ilerde devlete zarar verecektir.  Öteki oğulları Mehmet, Süleyman ve İsa ise Anadolu’nun çeşitli vilayetlerinde valilik yapmaktaydılar. Bir süre sonra babaları Bayezid esaret altında dayanamayıp vefat edince bu kardeşler yeniden akıllara düşen saltanat kavgasına tutuştular. Öte yandan Mehmed devleti tekrar tek çatı altında birleştirmek derdindeydi. Bunun için diğer kardeşleriyle münakaşaya girmişti.
Mehmed dönemin âlimlerinden ilim dersleri almış, okuma yazma bilen, medrese eğitimi almış anlamına gelen ‘Çelebi’ ismini almıştır. İlime meraklı, her padişah adayı gibi, dini anlamda iyi bir bilgiye sahip idi. Yumuşak, iyiliksever, mert ve sabırlıydı. Babası Bayezid onu seferlerine götürmüş ve ileriki zamanda da yönetim alanındaki becerilerini görünce Amasya valiliğine atamıştır. Aslında taht kavgasından önceki hedef devleti tekrar tek çatı altında toplayabilmekti çünkü Osmanlıya bağlı beylikler ve şehzadeler Timur’un emrinde hareket ediyorlardı. Timur her bir beye ve şehzadeye birer valilik vermiş idi.
Kardeşlerden İsa Çelebi Karesi çevresinde valilik yapıyordu ve esaretten kurtulup Timur’un emriyle Bursa’da valilik yapan Musa Çelebiyle çarpışmaya girişti, süren bu çarpışmalar sonucunda Bursa’yı ele geçirerek burada hüküm sürmeye başladı. Bunun üzerine Mehmed Çelebi Bursa’ya yürüdü ve şehri ele geçirdi. Devamında yapılan savaşlar sonucunda diğer kardeşlerini de alt ederek devletin idaresini eline almayı başarır ve devleti duraklamadan kurtarır. Mülkün başına geçince bir dizi isyanla karşılaşır ancak bunların hakkından gelmesini bilir. Şeyh Bedrettin, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal adlarıyla bilinen bu gafiller ülkenin dört bir yanında isyan çıkararak Sultan Mehmed’i yıldırabileceklerini sanarlar ama yedikleri tokatla tek tek dize gelirler.
Çelebi Mehmed’in devletin ikinci kurucusu olarak bilinmesi de devletin bekası için yaptıkları ve hiç bitmek tükenmek bilmeyen ümidi ve gayretinden dolayıdır. Mülkün başına geçmeden önce yaptıkları sonradan yapacaklarının bir habercisi olacaktı ki tahta oturduktan sonra da durmadı devletin gölgesini sürekli büyütmeye çalıştı. Diğer beylikleri çatısı altında topladı ve çınarın bekçiliğini ölene dek sürdürdü…
Tarih denen bu büyük verimli toprağı sulayan, emek veren bir başka sancaktarı anlatırken buluşmak dileğiyle…

Recep Gürler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder